''Kötü bir yazarın iyi bir sözünü alıntılamaktan asla utanmayacağım.'' Seneca, Ruhun Dinginliği Üzerine, 11.8

Katastrof

Zaman konuşmaya başladı önce, sonra toprak yürümeye kalkıştı, ama her ne olduysa gökyüzü nefes aldı. Okyanuslar üzerinden çekip attı o ıslak yorganı. Her şey deliriyor. Evrenin ruhu yankısını sessizliğe gömerken yakalandı. Güneşler sonsuzluğun içinde, nöbet yerlerini hep sadakatle koruyan kandiller, kaçmaya kalkıştılar yörüngelerinden. Alem üşüdüğünü söylüyor... Çöküyor uzay boşluğu, toz gibi savruluyor yıldızlar. Kâbus, uyanmak için açılan kapıya giden mesafeyi kaplamış, yürümek mümkün değil... Hareket etmek kâbusa bulandırıyor bizi... Kör aklım kuyulara çekiyor beni, nerede olduğumu kestiremiyorum. Kelimeler ifade etmek istemiyorlar artık hiçbir şeyi, onlar da kuşkulanmaya başladılar. Ne anlama geldiklerini bilmez gibi davranıyorlar. Salak cümleler. Kişileştirmeyin kendinizi. Hey kaynayan saat, saniyeler buharlaşıyor... Mekân! Mekân! Mekân! Kara bir mezar artık. Tüm yükseklikler kendilerini uçurumlara bırakıyor! Kaos doğuyor her şeyin içinde, yaşamak için rüyalar uyanıyor, bu ne cüret, Kes sesini Satürn, evlat katili seni! Uzay dolanıyor ayaklarıma... Yürüyemiyorum... Karışıyor mesafe... Dehr'de deprem var. Dehr'i kurtarın... Çığlık karanlıkta mesafeleri kendi yankısıyla çiziyor. Ama işaret bırakmadan… Ses kaybolacak. Ses kendisine söyleneni duymuyor mu?
Katastrof, kelimeler üzerlerindeki seslerden soyunmaya başladı. Sessizlik! Çıplak kaldı. Sessizlik üşüyor, âlem üşüyor. Tanrım pencereyi kapat, var olmak cereyana kapıldı. Hastalık hücum ediyor!