On yedinci yüzyılda yazan ve adı belli olmayan bir yazara göre, ''üç türlü ateş vardır: doğal olan, doğal olmayan ve doğaya karşı olan. Doğal ateş eril ateştir ve temel etkin ögedir; fakat ona sahip olabilmek için sanatçının tüm dikkatini ve bilgisini kullanmak gerekir, çünkü metaller içinde öyle gevşek ve öyle yoğundur ki eyleme sokmak için sürekli çaba gerektirir. Doğal olmayan ateş dişil ateştir ve evrensel çözücüdür; bedenleri besler ve doğanın çıplaklığını kanatları ile örter. Buna sahip olmak da birincisinden daha kolay değildir. Dişil ateş beyaz bir duman biçiminde görünür ve çoğu zaman sanatçının ihmali nedeniyle bu biçimde yok olur. Gaz durumuna geçerek (sublimation physique) cisimsel ve parlak görünse de algılanması zordur. Doğaya karşı olan ateş, kimyasal bileşiği bozan ve en başta doğanın sağlamca bağladığı şeyleri çözen ateştir. (...)*''*La lumiêre sortant de soi même des tênêbres, êcrite en vers italiens, trad. par B.D.L. 2e êd. Paris 1693 aktaran:
Bilinçaltı cinselleştirmenin temel ilkesine göre, örtülü bütün görüntüler dişil değil mi; saklanan her şey dişil değil mi? Vadiyi dolaşan ve gece simyacıyı ziyaret eden beyaz kadın kesin çizgileri olmayan bir imge gibi güzel, bir düş gibi devingendir, yakalanması aşk gibi zordur. Uyuyan erkeği bir an için okşamaları ile sarar: Hızlı bir soluk ve kadın buharlaşıp gider... Simyacı karşılık verecek zamanı bulamaz.
Gaston Bachelard, Ateşin Tinçözümlemesi,(çev.Nail Bezel), Ankara; Öteki, 1999, s.65