![]() |
| Yusuf ile Züleyha * |
İSMET buna sordu sûz-ı derdi
Gûş etti cevâb âh-ı serdi
İsmet ona derdini sordu ve cevap olarak söylediği feryadı duydu.
HÜSN eyledi mâcerâyı takrîr
Rûyâsını etti böyle tâ'bîr
Hüsn macerayı anlattı ve rüyasını ta'bir etti:
Kim: ''Hasta-i Aşka sorma derdin
Depretme o bî-kesin neberdin
''Aşk hastasına derdini sorma, onun kavgasını depretme,
Geldi başıma bir kazâdır
Allâh bilir ne mâcerâdır
başıma gelen bu kazanın nasıl bir macera olduğunu Allâh bilir.
Bî-derde olur mu derd takrîr
Ez cümle ola verâ-yı tâ'bîr
Dertsize dert anlatılır mı, hem de izahı imkânsız bir dert.
Pervâneye sorma hâhişinden
Sevdâsını anla sûzişinden
Pervaneye ne istediğini sorma, yanmasından sevdasını anla.
Bilsem ki nedir bu sûz u gavgaa
Etmezdim esâs-ı sabrı yağmâ
Bu yanma ve kavganın ne olduğunu bilseydim sabır mülkünü yağma etmezdim.
Ol âteş-i gam ki düştü câne
Lutfeyle ki düşmesin zebâna
Canıma düşen o ıztırap ateşinin dillere düşmemesini lutfet.
Çarh etti beni esîr-i hicran
Bu teşneyi kıldı sîr-i hicran
Felek beni ayrılığa esir etti ve ben susamışı ayrılıkta doyurdu.
Tenhâ eder iken ah ü feryâd
Guş eyleyip etme sen de bîdâd
Kendi kendime âh ve fêryâd ederken sen de beni dinleyip zulmetme.
Yazık sana kim tebâh olursun
Azürde-i tîr-i âh olursun
Mahvolursun, sana yazık olur, âhımın okundan yaralanırsın.
Sen dinlemek ile medd-i âhı
Rüsvâylığın göründü râhı
Sen bu uzun ahvâlimi dinleyince benim rüsva olduğum ortaya çıktı.
Şimdiden gerü şöhre-i diyârım
Günden güne gamla bî-karârım
Bundan sonra memlekette beni herkes tanıyacak, derdim günden güne benim irademi yok edecek.
Âteş-geh-i sînem oldu berbâd
Yandım bu hevâda işte feryâd
Sinemdeki ateş rüzgâra savruldu, bu havada yandığım için feryad ediyorum.
Gam kâbesinin budur hevâsı
Efgandır o mâ'bedin duasî
Gam Kâbesinin havası böyledir. O mâbedin duâsı feryaddır.
Ümmîdi tabîbden sikamdır
Matlabları izdiyâd-ı gamdır
Doktordan hastalık ümid ederler, ıztıraplarının artmasını isterler.
Her kim ki bu râha etti rağbet
Reh-zendir o reh-reve selâmet
Kim bu yola girmek isterse o yolcuya selâmet, eşkıya gibidir.
Hem-rehliğim ile etme ikrâh
Rüsvâlığa bilir misin râh
Bana yoldaş olmaktan iğrenme, rüsvalığın başka yolunu biliyor musun?
Çün yârdan oldu yâr mehcûr
Rüsvây ola hâh hâh mestûr
Sevenler birbirinden ayrıldıktan sonra ister rüsva olmuş, ister gizli kalmış.
Cânân ki feda ede bu cânı
Yetmez mi belâ-yı zindegânî
Canını feda eden sevgiliye yaşamak belâsı kâfi değil mi?
* İsmet'in Hüsn'ün Kederini Anlaması
Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk, (Haz. Orhan Okay - Hüseyin Ayan), Dergâh Yay., 2015, s.208
