Napolyon'un mezarını gösteren bir gravür vardır. İki ağaç mezarın üzerine eğilmiştir. Görüp görülebilecek her şey bundan ibarettir. Ancak bu iki ağacın arasında bir boşluk vardır ve göz bu boşluğun sınır çizgisinde dolaşırken Napolyon birden görüntüye girer ve artık onu görünmez kılmak olanaksızdır. Onu bir kez gören göz, bundan sonra onu görmeden edemeyecektir. Aynı şey Sokrates'in cevapları içinde geçerlidir. İnsan ağaçları nasıl görüyorsa, onun söylemini de öyle duyar; ağaçlar ağaç olduğu gibi, onun sözleri de bildiğimiz ve anladığımız sözlerdir. Nasıl ki Napolyon'un varlığını belli eden tek bir dal bile yoksa, sözlerde başka bir anlam olabileceğinin ipucunu veren bir tek hece yoktur. Ama önemli şeyi gizleyen aslında bu boşluktur. Bazı yerlerin öyle tuhaf bir akustiği vardır ki, bir konuşmacının dibinde duran bir kişi onu duyamazken, belli bir uzaklığa çekildiğinde sanki yanındaymış gibi kolay duyar; Sokrates'in cevaplarını duymak da anlamakla eşdeğerdir, yanlış anlayacak iseniz duyamazsınız.
Søren Aabye Kierkegaard, İroni Kavramı, (çev. Sıla Okur), İstanbul; Türkiye İş Bankası Yay., 2003, s.20-21