''Kötü bir yazarın iyi bir sözünü alıntılamaktan asla utanmayacağım.'' Seneca, Ruhun Dinginliği Üzerine, 11.8

Demokrasi

Bir zaman (bu satırlar yazılırken) Nazi bilimi, Türkiye'de 18 milyon nüfus yaşadığını, Türkiye'den o zaman bile küçük bulunan Almanya'da ise, 80 milyon kişinin ''sıkıştığını'' öne sürerek, Anadolu'ya doğru ''yıldırım savaşı'' mızrağını sivriltmiş ''Doğuya Bas!'' diyordu. 
Alman finans-kapitali, o demagojisi ile bir gerçekliği göze çarptırıyordu. Anadolu'muz da, 100 milyon nüfusu besleyecek genişlikte ve zenginliktedir. Ne çare ki, Babil çağının artığı soysuz derebeyi kalıntılarımız, milli emeğin dörte üçünü yok ediyor. Sosyal ve politik facialar, Anadolu'yu  en derin yoksulluğun salhanesine çeviriyor. Ve insanlarımız yabancı emperyalist itlerinin ''aşağı ırk''  görüp köleliğe çevirmek istediği bir sürü  yerine konuluyor. 
 Şimdi kontenjanlar değişti.  Finans-kapital ''şartsız kayıtsız'' egemen oldu. ''İçimizdeki şeytan'' oldu. Finans-kapital demagojisi, Nazi ırkçılığından bin kat yaygın zehirlidir. Çünkü, Türkiye halkının, iç ve dış sömürü yüzünden geçmişe ve ahirete sığınışı, finans-kapital soygununa dayanak yapıyor: ''Demokrasi'' oyuncuğunda iki tezi var: 
1-Türkiye halkı İlericiliğe Düşman'dır. Onun için halkın geçmişe ve ahirete sığınışı kutsal oy kaynağımızdır.
2-Türkiye halkı  Sosyalizme Düşman'dır. Onun için biz,  özel kişi mülkiyeti reklamıyla, yığınları emperyalizme yedek güç yaparız. 
(...) Osmanlılığın en ömürlü İslam devletlerinden biri olmasındaki baş nedenler arasında, hiç kuşku yok: Özel kişi mülkiyetine mangır vermeyen ilkel sosyalizm geleneğiyle miri topraklar üzerine kurulmuş o egemen üretim yordamı vardır.
           ''Miri toprak''ların incelenimi, yalnız Türkiye için değil, bütün antika tefeci-bezirgan medeniyetlerin, kapitalizm önünde kıyıma uğrayan ''az gelişmiş ülke''leri için de, ilginç olduğu denli, aktüeldir de.


Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihinin Maddesi, ''Köylünün Yaşamaktan Kaçışı'' İstanbul; Sosyal İnsan Yay. 2007, s. 293-294