Tarihin öznesi insanlık, bir takım medya holdingleri tarafından siyasal erklerin emirleriyle/çıkar ilişkileriyle yönlendirilmiş haberler izliyor. Televizyonlar yanlış telkinler enjekte eden hipnoz seanslarından farksız. Sürekli uyutuluyoruz. Gezi sürecinde Türk medyasının hali pürmelalini gördük hep birlikte. Günümüz insanı tarihe müdahale edebiliyor artık, bunu da doğru bilgiyle beslenerek yaparsa, toplumsal hareketler daha da bilinçli olarak hedefe hizmet edebilir. Doğru bilgi, kanıtlanabilir ve teyit edilmiş bilgiyle mümkündür. Bu yüzden haberleri artık halkın kendisi yayınlamalı, tabi dedikoduya yer bırakmadan.
Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği bir evrende yaşıyoruz. Bu bakış açısından yola çıkarak üç varsayımdan söz edebiliriz:
- Birinci varsayıma göre haber, anlam (negantropik unsurdur) üretmekte ancak tüm alanlarda karşılaşılan genel bir anlam kaybını engelleyememektedir. (...) var olan iletişim araçları yetersiz kalacaklarından devreye ek iletişim araçlarının sokulması gerekmektedir. Bunun adıysa özgür konuşma ya da bireysel yayın hücreleri şeklinde sonsuz sayıda çoğaltılabilen iletişim araçları hattâ ''anti-iletişim araçları'' (korsan radyolar, vb.) ideolojisidir.
- İkinci varsayıma göre haberin anlamla hiçbir ilişkisi yoktur. (...)
- Üçüncü varsayıma göre, haber, anlamı doğrudan yok ya da nötralize eden bir şey olduğu ölçüde haber enflasyonuyla anlam deflasyonu arasında, oldukça belirgin ve zorunlu bir ilişki vardır. Anlam yitiminin doğrudan iletişim araçları yani anlamı yok edip, ikna edici bir haber biçime sokan kitle iletişim araçlarının müdahaleleriyle bir ilişkisi vardır.
Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, ''İletişim Araçlarında İçin İçin Kaynayan/Patlayan Anlam'' (çev. Oğuz Adanır), Ankara; Doğu Batı, 2008, s.115-116